Harita dendiğinde aklınıza ne geliyor diye bir kaç kişiye sorduğumuzda aldığımız bir kaç yanıt şöyle oldu 1 : “zaman…bulunduğu an’ı durdurmak”, “sınır…”, “belirli kriterlere göre sınırlandırılmış bölgelerin kağıt yüzeyine yansıtılması”, “deniz… denizsiz harita hiç canlanmıyor gözümde”, “Dünya” ve “insanın topografyada bıraktığı izlerin değişimini takip etmek. ”
Aslında harita teknik bilgiye ve ölçüme dayanan, bilimsel yanı ağır basan bir alan. Ama yukarıda verilen yanıtlara baktığımızda haritaya bakış açılarının aslında genel tanıma uygun düşecek kavramları içerdiğini görebiliriz: “Sahip olduğumuz şeyin (ülke, kent, arsa) doğasını ve sınırlarını anlatır, dünyayı anlaşılabilir bir yapı haline sokarak tarihin yapısını da oluşturur. Ayrıca bizim durduğumuz yerde göremediğimiz bir dünyayı anlatır, geçmiş ve geleceği bugüne getirir.” 2
Bu noktada “zamanı”, “sınırları”, “denizi”, “dünyayı” kâğıt üzerine yansıtan haritalarda, yaşadığımız kent İstanbul’un geçmişinin izlerini sürmek istediğimizde, 15. yüzyılın ilk çeyreğine kadar inmemiz gerekir. Çünkü bilinen en eski İstanbul haritası 1422 yılına aittir.
Minyatür tekniği veya el yazması olarak yapılmış haritalar dışında, İstanbul kentinin 20. yüzyıl başlarına kadar yapılmış haritalarının tamamının Batılılar tarafından çizilmiş olduğu belirtilmeli.
1422 tarihli ilk İstanbul haritası el yazması. Bunun dışında kalan haritaların ise tamamı gravür tekniğinde basılmış. Genel hatlarıyla tanımlanacak olursa gravür, bir baskı tekniği. Matbaanın pahalı ve yaygın olmadığı devirlerde, kâğıda çizilmiş olan görünümün metal üzerine uygulanmasıyla (ya da oyulmasıyla) elde edilen ve de malzemenin elverdiği sayıda kâğıda geçirilen Batılı bir baskı tekniği. Kullanılan metal malzeme hem baskı tekniğinin adlandırılmasında hem de tarih belirlemede kolaylık sağlamaktaydı. Malzemenin kullanım sırasına tarihsel olarak baktığımızda; tahta baskı (15. yüzyıl), bakır baskı (16.-18. yüzyıl), çelik baskı (19. yüzyıl) ve taş baskı (19. yüzyıl). Bu baskı teknikleri yerini, 19. yüzyıl sonlarında fotoğraf makinesinin bulunuşuna ve geniş alanlarda kullanımına yenik düşerek bu alana bırakır.
Bu nedenle aslında İstanbul haritaları bize, bir anlamda, yüzyıllara göre değişen baskı tekniklerinin tarihsel gelişimi için de bir bilgi sunar.
Sözünü ettiğimiz İstanbul haritalarının çizim ve yorum dilleri 1786 yılına kadar bilimsel haritalardan farklılık gösterir. 1786, İstanbul’un bilimsel ölçekli ilk haritasının çizildiği tarihtir.
“Harita” olarak nitelediğimiz çizimler arasında tam anlamıyla harita olmayan örnekler de vardır ki yüzeysel perspektif, plan ya da Batılıların “bird’s eye view” olarak adlandırdıkları kuş bakışı harita-panoramalar bunlar arasındadır. Çizildikleri ve basıldıkları yüzyılın olanakları ve estetik beğenileri göz önünde tutularak değerlendirilirler.
Bu bağlamda, haritalardaki İstanbul’un tarihi, 1422 yılında Floransalı din adamı Christoforo Buondelmonte’nin çizdiği perspektif planı ile başlar (RESİM 1 ). Bizans dönemi İstanbul’unu yani Konstantinopolis’i genel hatlarıyla gösterir. İstanbul’un 20. yüzyıla kadar gravür tekniğiyle basılmış diğer haritaları içinde elle çizilmiş tek örnektir. Buondelmonte, kenti ziyareti sırasında gözlemleyerek çizmiştir. Bunu vurgulamak gerekir, çünkü kenti hiç ziyaret etmemiş kişilerce çizilmiş pek çok İstanbul haritası, plan ı ve kuş bakışı görünümü vardır.
Yazının tamamını okumak için aşağıdaki adresi ziyaret edebilirsiniz:
https://www.istdergi.com/tarih-belge/haritalardaki-istanbul
Dr. Ayşe Yetişkin Kubilay
Yorum Yap